Ankara Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Safi, Türkiye için ortaya çıkabilecek tehditleri ve Terörsüz Türkiye sürecinin önemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Türkiye’nin farklı kaynaklardan beslenen üç ana yaşamsal güvenlik tehdidinin var olduğunu biliyoruz. İlki tabiat kaynaklı tehditlerdir ki; coğrafya kaderdir gerçeğinden hareketle, ülkemizin aktif deprem fayları üzerinde yaşadığını, Düzce ve Marmara depremlerinde ve son olarak da Hatay ve Kahramanmaraş merkezli depremlerde binlerce insanımızı kaybettiğimizi unutmamamız lazımdır. Keza İstanbul da büyük bir risk altında. Yine benzer şekilde iklim krizine bağlı olarak ülkemiz yakın bir gelecekte; orman yangınları, çölleşme, kuraklık, susuzluk, açlık ve kıtlıkla yüzleşmek durumunda kalabilir. Bu bakımdan özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın bu konulardaki uyarıları çok kıymetlidir. Deprem ve iklim krizinin ülkemiz için ciddi bir milli güvenlik sorunu olduğu gerçeğinden hareketle Türkiye’nin bu konuda daha fazla hazırlık yapması gerektiği ortadadır.
Türkiye’nin ikinci ana güvenlik tehdidi ise yeni nesil teknoloji kökenli güvenlik tehditleridir. Teknolojilerin muazzam bir süratle geliştiği bu çağda her sabah uyandığımızda adeta yeni tür bir güvenlik tehdidi ile uyanıyoruz. Siber güvenlik, veri ve bilgi güvenliği, yapay zekâ güvenliği, çevre ve iklim güvenliği, su ve gıda güvenliği, sağlık güvenliği, yeni nesil pandemiler, gen ve genetik güvenliği, kimyasal-biyolojik-nükleer-radyoaktif (KBNR) güvenliği, enerji güvenliği, ekonomi ve finans güvenliği, toplum-cinsiyet-dil-kültür ve değerlerin güvenliği gibi gezegenimizin bugüne kadar görmediği yeni tür güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalabiliriz.
Türkiye’nin üçüncü belki en önemli güvenlik tehdidi ise; geleneksel güvenlik tehditleri, yani tarihsel kökenli güvenlik tehditleridir. İki bin yıldır tarih sahnesinde olan, 16 imparatorluk ve büyük devletler kurmuş olan Türk milletinin tarihsel hasımları da olduğu açıktır. Anadolu’yu yurt edinmemizi ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun tahtında oturmamızı bir türlü içine sindiremeyenlerin bizleri Anadolu’dan söküp atmak ve Fırat’ın doğusuna sürmek için bin yıldır mücadele edip durduklarını asla unutmamamız lazım.
Fakat devletler arası savaşlarla artık Türk milletini ve ordusunu yenemeyeceklerini anlayınca ülkeyi iç savaşlarla, ihanet şebekeleriyle ve terör aparatlarıyla çökertmeye çalıştılar. Sadece yarım yüzyıl içinde, kendi kuşağımızda şahit olduğumuz, ülkemize musallat olan terör örgütlerine baktığımızda; ASALA, PKK, DEAŞ, FETÖ gibi terör örgütlerinin hepsini denediler. Tabii ki bu saldırılar hiçbir zaman bitmeyecek, bunların yeni versiyonlarını, yeni sürümlerini ve yeni mutasyonlarını da sahaya süreceklerdir.
Yine hepimizin gözü önünde cemaat ya da ılımlı İslam olarak kurgulayıp ambalajladıkları küresel şer şebekesinin devletimizin kurumlarına ve insanımızın zihnine sızıp sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM), Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, güvenlik güçlerimize ve silahlı kuvvetlerimize, yani Türk Devleti’nin tam kalbine uçaklarla, bombalarla saldırmadılar mı? Bunun sıradan bir saldırı olamadığını, ülkemize yönelik tarihsel büyük ve ölümcül bir projenin bir parçası olduğunu biliyoruz. Öyle ki bu yapıların uluslararası bağlantıları, örgüt yapıları, motivasyon kaynakları, saldırı ve beyin yıkama metotları normal bir bakışla, analizle ve yöntemle anlaşılamaz ve çözümlenemez. Tüm bunlara ve her şeye rağmen Türkiye’nin güçlü ordusu, devlet-millet dayanışması, sağlam devlet geleneği ve genetiği bu yapıları bertaraf etmeye her daim muktedirdir.
Dahası ve belki en acil olanı; Türkiye muhtemel büyük hibrit senaryoya da hazır olmak zorundadır. Yani küresel organizatörler tüm tuşlara aynı anda basarlarsa ne olacak? Coğrafyamızda yükselen tehditlere baktığımız zaman bu senaryonun olma ihtimalinin arttığını, bugün olmasa da yarın böyle büyük bir meydan okumayla ülkemizin yüzleşmek durumunda kalabileceğini hesap etmemiz gerekmektedir. İşte Türkiye Yüzyılı’nı hedefleyen ve o istikamette kararlılıkla yürüyen Türkiye tüm bu hibrit büyük saldırılara cevap verebilecek bir güce, kabiliyete ve donanıma sahip olmak; dolayısıyla bu zor coğrafyada var olabilmenin ve var kalabilmenin gereklerini yerine getirmek zorundadır. Özetle Türkiye maruz kalacağı muhtemel tehdit ve saldırılara karşı dokunulmaz-yenilmez yeni bir güvenlik konsepti ve yapılanma oluşturmak zorundadır.
Türkiye siyasetinin ve toplumunun umut ettiği terörsüz Türkiye salt bir umut olmanın ötesinde hedeflediğimiz büyük Türkiye’nin kurulmasının en önemli merhale taşlarından biri olacaktır. Zaten terör marazını yenemeyen ve onun prangalarından kurtulamayan Türkiye’nin Büyük Türkiye’yi kurması ve Türkiye Yüzyılı’na ulaşması üzerinde titizlikle çalışılması gereken bir gelecek planıdır. Üstelik PKK ve türevlerinin beklenen gönüllü-gönülsüz feshiyle terörsüz Türkiye hemen gelmeyecek; tarihsel şer odakları farklı kisve ve isimler altında Türkiye’ye sinsi saldırılarına devam edeceklerdir.
Fakat nihayetinde Türkiye Yüzyılı da ancak bu şer odaklarının kökünün kazınarak defiyle ve Türkiye ile mücadele gücü ve ümidini tamamen kaybettikleri zaman mümkün olabilecektir.
Dolayısıyla Terörsüz Türkiye süreci, Türkiye’yi oyalayan, rehavete sürükleyen ve ileride telafisi mümkün olmayan güvenlik açıklarına yol açan bir yaklaşım değildir. Aksine Türkiye, bu gerçeklikten hareketle bir yandan şefkat ve iyi niyet elini uzatırken, diğer yandan da gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel tehditlere karşı güvenlik ve savunma kapasitesini kararlılıkla ve giderek daha da güçlendirerek sürdürmektedir. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Sonuç olarak; Türkiye Yüzyılı hedefine inanan ve ona ulaşmak isteyen Türkiye’nin, öncelikle coğrafyamızın zorluklarını ve tabiat kaynaklı risklerini, ardından çağımızda gelişen teknoloji kaynaklı yeni nesil güvenlik tehditlerini ve son olarak da tarihsel hasımlarının bitmek bilmeyen şer planlarını ve saldırılarını bertaraf etmek zorundadır. Dahası bu koruma ve kollama misyonu sadece Türkiye topraklarıyla sınırlı olmayıp; yıkıcı doğal afetlerin yanı sıra, küresel güçlerin bitmek tükenmek bilmeyen açık-örtülü operasyonlarına karşı koyamayacak olan dost ve kardeş ülkeleri de kapsayacaktır. Bu Türkiye’nin bir milli güvenlik sorunu olduğu kadar onun tarihsel medeniyet misyonudur da.
[Prof. Dr. İsmail Safi, Ankara Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 24. Dönem İstanbul Milletvekili ve önceki dönem Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesidir.]
Kaynak AA
GÜNCEL
17 Aralık 2025EĞİTİM
17 Aralık 2025EĞİTİM
17 Aralık 2025GÜNCEL
17 Aralık 2025GÜNCEL
17 Aralık 2025GÜNCEL
17 Aralık 2025GÜNCEL
17 Aralık 2025
1
“İklim krizi, yaz sellerini artırabilir!”
2911 kez okundu
2
Herkesi Kan bağışına davet ediyoruz ! “Sen de kan bağışla; 3 kalp sayende atsın, bağışınla yaşasın”
2575 kez okundu
3
Yetkili kurumlardan fahiş fiyat uygulayan yangın tüpü satıcılarının ihbar edilmesi çağrısı!
2483 kez okundu
4
Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan
2349 kez okundu
5
SAÇ VE TIRNAK HASTALIKLARI – Köşe Yazısı -11 Haziran 2024
2336 kez okundu